1983 yılını gösteriyordu tarihler aylardan Nisanın 27’siydi…
Herkes için sıradan bir gündü o gün. Hiçbir acayiplik yoktu
kimse bugünün diğer günlerden farklı bir gün olduğunun farkına varamıyordu.
Aslında diğer günlerden çok farklıydı. O gün gökten bir
melek indirilmişti yeryüzüne.
Günahsız melek tamda
Nisanın 27’sinde açmıştı gözlerini bu kötü dünyaya. O gözlerini açtığı vakit
mutluluk doldurmuştu her yanı, farklı bir heyecan sarmıştı insanları.
Bu meleğin adı Türkan’dı ama çok kalmayacaktı insanların bu
kötü dünyasında sadece 18 ay durup gidecekti geldiği yere.
Belki de gittiği yerde diğer meleklere insanların bu kötü
dünyasını anlatacaktı. Acıları, savaşları söyleyecekti. Bizleri onlara şikâyet edecekti.
Sonra yine sözlerine devam edip diyecekti ki dünyada iyilik
denen bir şey kalmamış, insanlar artık insanlıktan çıkmış. Küçücük bir bebeğe
bile gözlerini kırpmadan kurşun sıkabilecek bir hâle gelivermişler.
Türkan meleğin dünyada farkına vardığı ilk şey evlerinde iki
dil konuşulduğuydu. Evde sadece anası ve babası varken aralarında Türkçe
konuşuyorlardı ama eve bir yabancı geldiği zaman evde tek bir Türkçe kelime geçmiyor.
Bütün herkes Bulgarca konuşuyordu. Türkan bebek anasının ve babasının neden
böyle yaptığını bir türlü anlayamıyordu.
Bir gün anasıyla babası aralarında Türkçe konuşurken kapı
çaldı kapının çalmasıyla birden sustular babası kapıyı açmaya gitti. Gelen yan
komşuları Ivanka hanımdı. Bulgar kadın bir süre oturduktan sonra gitti
Ivanka’nın gitmesiyle babası bağırmaya başladı’’ sanki senin komünist partiye
haber uçurduğunu bilmiyoruz aklı sıra bizi denetlemeye geldi neyce konuşuyoruz’’ diye söylendi.
Türkan bebek şimdi anlamıştı durumu sonra birden doğduğu
günü hatırladı.
O doğduğu gün babası kurban kesmek istemişti. Yoldan geçen
bir Bulgar babasının kurban kestiğini görünce milislere haber vermişti. Babası
daha kurbanı kesemeden milislerce götürülmüş anca 2 gün sonra eve gelebilmişti
geldiğinde de yüzü gözü mosmor haldeydi.
Türkan’ın babası oradaki Türkler tarafından çok sevilen bir
insandı evlerine sık sık Türk misafirler gelir ve Türkan’ın babasıyla saatlerce
süren muhabbetler yaparlardı. Yine böyle bir muhabbet sırasında Türkan bebek
bir şeyler duymuş ve duyduğu şeyler dikkatini çekince dinlemeye başlamıştı.
Duvar dibinde oturan ve komşuları olan Hüseyin Efendi diyordu ki ‘’Buraya
gelirken bir haber aldım bugün Ragıp Efendiyi namaz kılarken yakalamışlar ve
götürmüşler adamcağızdan hala haber alan yok’’
Türkan bebek şaşkına dönmüştü yoksa burada namaz kılmakta mı
yasak? diye düşündü. Ne yazık ki burada sadece namaz kılmak değil bütün
ibadetler yasaktı.
Sabah olmuştu Türkan bebek dışarıdan gelen seslerle uyandı
ve ağlamaya başladı anası Türkan’a ‘’More Türkan sende uyanacak zamanı buldun
‘’ dedi. Sonrada Türkan’ı sırtına bağlayıp hızlı hızlı yürümeye başladı. Türkan
anasının nereye gittiğini merak etti.
Çok sürmeden Türkan’ın merakı son buldu çünkü anası
mezarlığa gelmişti. Hemen kadınların olduğu yere gitti orada bir kadın’’
Ragıp’ım’’ diye ağlıyordu Türkan bu ismi dün akşamdan hemen hatırladı demek
ölen Ragıp Efendiydi. Ragıp Efendi Bulgar milislerinin işkencelerine
dayanamayıp ölmüştü.
Mezarlıktan çıkarlarken Türkan bebeğin dikkatini mezar
taşları çekti. Çoğu mezar taşları kırık döküktü. Bu mezar taşlarının böyle
olmasının sebepleri Bulgarların Türklere geçmişini unutturmak istemesiydi.
Komünist parti o kadar alçaklaşmıştı ki Türklerin kafasından
geçmişini silmek için ölülere bile saygı göstermeyip mezar taşlarını kırmışlardı.
İşte Türkan bebeğin bu dünyada hatırladığı son anısı ise
1984 senesinin Aralık ayına aitti. Türkan bebek o tarihler de 18 aylık tatlı mı
tatlı bir kız çocuğu olmuştu.
Aralık ayının 26.günüydü Türkan bebek o gün her zamankinden
erken uyanmış öylece etrafı seyrediyordu.
O sırada anası kalktı yatakları topladı sofrayı odanın ortasına koydu ve
kahvaltıyı hazırlamaya başladı.
Hep beraber kahvaltılarını yaptıkları sırada Hüseyin Efendi
kapıyı çaldı ve içeri girdi. Elinde Bulgarca yazan bir gazete vardı. Gazete de
Bulgar Hükümeti tarafından Türklerin isimlerinin değiştirileceği ve yerine
Bulgarca isim verileceği kararı alınmış yazıyordu.
Sofradakiler bu olaya çok üzüldüler. Bulgarlara tahammül edemeyeceklerini anladılar
ve seslerini duyurmak için bu kararı protesto etmeye karar verdiler.
O gün nasıl olduysa bu karar bütün Türklere duyuruldu genç,
ihtiyar, kadın, erkek, çoluk, çocuk
bütün Türkler sokaklara akın ettiler. Türklerin amacı protesto yürüyüşü yapıp
seslerini önce anavatana sonra bütün dünyaya duyurmaktı.
Türkan’ın ailesi de bu yürüyüşe katıldı. Anası Türkan’ı
bırakacak kimseyi bulamayınca onu da yanında götürdü. Bulgaristan’da ilk defa
Türkler bu denli ayaklanmıştı. O yüzden Bulgar milisleri teyakkuzdaydı.
Protesto yürüyüşü başlamasının ardından belli bir zaman
sonra milislerle Türkler karşı karşıya geldiler başlayan tartışma kısa zamanda
kavgaya dönüştü. Komünist milisler coplarla tekme tokatlarla Türklere
saldırıyorlardı. İşte bu hengâmede Türkan’ın babası milislerin arasında kaldı
bu olayı gören annesi ‘’Bırakın kocamı katiller, biz Türk’üz, bize dokunmayın !"diyerek
hemen sıçradı ve eşini kurtarmak üzere ileri atladı.
Tam bu sırada bir silah sesi duyuldu herkes panikle olduğu
yere çöktü biraz sonra Türkan’ın annesinin acı feryadı duyuldu sırtındaki
yavrusunu kucağına alınca yavrusunun alnından vurulduğunu gördü.
Alnından aldığı mermiyle oracıkta 18 aylıkken şehit düşen
Türkan bebek tekrardan geldiği yere melekler arasına döndü. Türkan bebek orada
vurulup ölümsüz oldu ve bugün yüreklerimizde hala yaşamaya devam ediyor. Dünya
döndükçe büyük Türk milletinin kalbinde yaşamaya devam edecektir.
Not: Bu yazı Şehit Türkan bebeği ve Bulgaristan
Türklerinin çektikleri acıları unutmadığımızı, unutmayacağımızı ve
unutturmayacağımızı göstermek için yazılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder