Bir milletin
tarihine bakıldığında destanlar,
savaşlar, göçler, gösterilen başarılar ya da başarısızlıklar önemli yer
tutar.
Biz Türk
milleti olarak bu konuda birçok ulusa göre çok şanslıyız nedeni ise çok köklü
ve şanlı bir geçmişimiz var. Dünya üzerinde bizim kadar köklü ve şanlı geçmişi
olan milletler bir elin parmaklarını geçmez neredeyse.
Orta
Asya’dan başlayıp günümüz Türkiye’sine kadar gelecek olduğumuzda sayısız
destanlarımız, kahramanlıklarımız hemen akla gelir.
Millet
olarak en büyük zaafımız hep kahramanlıklarımız dan bahsederiz Kürşad ihtilali,
Malazgirt savaşı, İstanbul’un fethi, Çanakkale savaşı yahut Kurtuluş savaşı
gibi.
Dönüp arkaya
baktığımızda kaybettiğimiz savaşları çektiğimiz acıları görmeyiz ve tarihin her
döneminde yaptığımız gibi bu acılardan ders çıkarmayı bilmeyiz.
Balkanların
fethi hemen aklımıza gelir ama yakın tarihimizin olaylarından Balkan
savaşlarındaki bozgunu kimse hatırlamak istemez.
1352 yılında
Rumeli’ye fetihler için giden atalarımız olduğunu öğrenirken gururlanırız ve
her yerde anlatırız ama onların kan ile acıyla ana yurda geri dönmek zorunda
kalan torunlarını hemen unutuveririz.
Vatan
kaybetmenin ne demek olduğunu bizden daha iyi bilen yoktur ama elimizdeki son
kalan ve başka gidecek yerimiz olmayan vatanın değerini bir türlü anlayamayız.
Osmanlı
imparatorluğu 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Balkan coğrafyasından
çekilmek zorunda kalmıştır. Balkanlarda kaybedilen her toprak parçası sayısız
acıları, ölümleri ve çaresizlik içinde ana yurda yapılan göçleri doğurmuştur.
Evini,
tarlasını, malını, mülkünü doğduğu topraklarda bırakmak zorunda kalan Müslüman
Türk halkı göç yolunu tutmuş göç yolunu tutamayanlar yahut bu yolun sonunda ana
yurda dönmeyi başaramayanlar canlarından olmuştur.
Türklerin
500 yıldan fazla hüküm sürdükleri Balkan coğrafyasında uyguladıkları hoşgörü,
kardeşlik politikasını ne yazık ki hasımları çabuk unutmuş ve Balkanlar masum
Türk kanlarıyla sulanmıştır.
Balkan
göçlerine gelmeden önce Türklerin Balkanlara nasıl geldiklerini ve bu toprakları
nasıl yurt tuttuklarına kısaca değinmek isterim.
Osmanlı Devletinin Kuruluşu
Anadolu
Selçuklu devleti 1243 yılında Moğollarla yaptığı Kösedağ savaşını kaybetmiş ve
yıkılış sürecine girmiştir. Savaş sonunda Moğollar Selçuklu devletinin iç
işlerine karışır hale gelmiş öyle ki Sultan indirip Sultan atamaya kadar durumu
götürmüşlerdir.
Bu dönemde
Selçuklu Sultanları deyim yerindeyse Moğolların Anadolu valisi durumuna
gelmiştir.
Anadolu
Selçuklu devletinin güçsüz düşmesiyle Anadolu’da siyasi birlik bozulmuş ve
tarihte ikinci beylikler diye geçen dönem başlamıştır.
Bu
beyliklerden biri olan ve Anadolu Selçuklu devletinin bir uç beyliği olan
Osmanoğulları beyliği 1299’da bağımsızlığını ilan etmiştir.
Osmanlı Devletinin Kuruluş Yıllarında
Bizans ve Balkanlarda Genel Durum
a)
Bizans İmparatorluğunda Genel Durum
Bizans
imparatorluğu 14.yüzyıla gelindiğinde eski görkemli günlerini kaybetmiş toprak
bakımından elinde sadece İstanbul ve çevresi kalmıştı.
İmparatorluk
iç mücadelelerle ve taht kavgalarıyla yıpranmış ve güç kaybetmişti.
Merkezden
uzak tekfurlar bir çeşit feodal bey gibi başına buyruk hareket eder hale gelmiş
halk ise ağır vergiler altında perişan bir haldeydi.
b)
Balkanlarda Genel Durum
Bilindiği
üzere Türkleri Anadolu’dan atmak ve kutsal yerleri Müslümanlardan geri almak
için Papanın yardımlarıyla Avrupa’da ordular kurulup Haçlı seferlerine
çıkılmıştır.
Bu Haçlı
seferlerinde sadece birincisi istenilen amaca ulaşmış Anadolu’da Selçuk
devletine ağır bir darbe vurulmuş ve Kudüs Müslümanlardan geri alınmıştır.
Diğer haçlı
seferi istenilen başarıyı gösterememiş hatta dördüncü haçlı seferi rayından
çıkarak soluğu Kudüs’te değil İstanbul’da almıştır.
Haçlılar
İstanbul’da bir Latin devleti kurarak 1204 yılından 1261 yılına kadar geçen 57
senede İstanbul’u işgal etmişlerdir.
Bu dönemde
Balkanlarda bir otorite boşluğu meydana gelmiş ve irili ufaklı Latin Beylikleri
kurulmuştur.
1261 yılında
İznik İmparatoru ‘’Palaiologos’’ Bizans
tahtına oturup Latinleri İstanbul’dan çıkardıktan sonra bu beyliklerde ortadan kalkmıştır.
14.yüzyılda
yaşanan bazı olaylardan sonra balkanlarda tekrardan küçük beylikler oluşmuştur
bu dönemde balkanlarda en büyük güç olarak Sırp ve Bulgar Kralıkları
bulunmaktaydı.
Osmanlının
kuruluş yıllarında Bizans ve Balkanlarda genel durum böyleydi. Osmanlı devleti
akıllı yöneticilerinin uyguladığı doğru politikalar sayesinde Bizans ve
Balkanlardaki bu karışık durumdan iyi yararlanıp gücüne güç katmıştır.
Osmanlı’nın Beylikten Devlete
Dönüşmesi ve Balkanlardaki İlk Fetihleri
Osmanlı
küçük bir beylik iken kısa zamanda diğer beyliklerden sıyrılıp büyüyüp devlet
haline gelmesinin nedenlerine bakacak olursak karşımıza şu nedenler çıkar.
- ·
İlhanlı
devletinin yıkılmasıyla Moğol baskısının sona ermesi
- · .Yöneticilerinin
üstün kabiliyette olması ve doğru politikalar uygulanması
- ·
Coğrafi
konumu gereği Bizans’a yakın olması
- ·
Uyguladığı
gaza ve cihat politikasıyla yeni topraklar elde etmesi ve zenginleşmesi
- ·
Diğer
Türk beylikleri ile iyi ilişkiler kurması ve gaza ve cihat anlayışıyla bu
beyliklerin takdirini kazanması
Osmanlı
devleti kimi kaynaklara göre 1352 kimi kaynaklara göre de 1353 yılında
Bizans’tan Çimpe kalesini alarak Rumeli serüvenine başlamıştır.
Bilindiği
gibi Orhan Bey Bizans taht mücadelesine dahil olmuş ve verdiği destek sonucunda
Bizans İmparatoru Çimpe kalesini Osmanlılara vermiştir.
Süleyman
paşa (Orhan Bey’in oğlu) komutasındaki Osmanlı kuvvetleri Çimpe kalesine
yerleşmiş ve bu kale Osmanlının diğer yapacağı fetihler için üst olarak
kullanılmıştır.
Süleyman
Paşa Çimpe kalesinden sonra Gelibolu ve çevresini de Osmanlı toprklarına
katmıştır.
Fethedilen
bu yeni topraklara ilk olarak Karesi tarafından getirilen Yörükler iskan
edilmiştir.
1361 yılında
Sultan Murat Edirne’yi fethederek devletin merkezini buraya taşımıştır.
Başkentin
Edirne’ye taşınmasındaki amaç yeni fetihler için burayı üst olarak kullanmaktı.
Çirmen
zaferinden sonra Batı Trakya ve Makedonya kapıları iyice Türklere açılmış oldu.
Trakya ve
Makedonya tarafına yapılan fetihlerden sonra Aydın, Biga, Karesi gibi yerleşim
birimlerinden yeni topraklara on bin kadar Türkmen yerleştirildi.
Osmanlılar
yeni fethedilen yerlerin güvenliğini sağlamak ve yurt haline getirmek için iyi
hazırlanmış bir iskan yöntemi uyguladılar. Bu iskan yönteminin yanında başıboş
göçebeler ve sorun çıkartan aileler, boylar sürgün edilerek Balkan topraklarına
yerleştirildi. Balkanlara iskanla yahut sürgünle giden halkın yanında bazı
göçmenlerde kendi istekleriyle gönüllü olarak yerleştiler. Balkanların
Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında en önemli etkenlerden biriside yeni
topraklara halkla giden dervişler ve şeyhler oldu.
Osmanlı
devleti Balkanlarda fetih ettikleri yerlere Türkmenleri yerleştirirken bir
yandan da cephe gerisini sağlama almak için oradaki Hristiyan tebaayı
Anadolu’ya göç ettirdi.
Osmanlı
İmparatorluğu 500 yıldan fazla bir dönem Balkanlara hakim oldu ve bu toprakları
son zamanlara kadar hoşgörü ve kardeşlik politikasıyla yönetti.
Balkanlar
Osmanlı döneminde yaşadığı rahat hayatı bir daha bulamadı. Osmanlının
balkanlardan çekilmesiyle bölgede akmaya başlayan kan durmadı ve günümüze kadar
sorunlar ortaya çıktı.
Balkanların Türklerin Elinden Çıkması
Osmanlının
hoşgörü politikası sayesinde asırlardır kardeşlik içinde yaşayan Balkan
halkları büyük devletlerin kışkırtmaları ve Fransız ihtilalinin yaydığı milliyetçilik
akımları yüzünden birbirlerine düşman oldu. XIX. yüzyılda Balkan milletleri
arasında Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmalar başladı. İsyanlar ihtilâllere
dönüştü.
İhtilallerin
arkasında Avrupa’nın güçlü devletleri vardı. Güçlü devletlerin desteklediği
ihtilaller başarıya ulaşmaya başladı ve Osmanlı her geçen gün bir toprağını
kaybetti ilk olarak 1830 yılında Yunanistan bağımsız oldu.
Yunanistan’ın
bağımsızlığını diğer Balkan ülkeleri izledi. Bu bağımsızlık olaylarında
Balkanların her yerinde masum Türkler öldürüldü nice Türk köyleri basıldı.
Türkler topraklarını bırakıp can güvenliği için göç yollarına düştüler.
Komitacı
Rum, Bulgar, Sırp çetelerinin yaptığı katliamlar o kadar ağır oldu ki bir gece
dört beş köy haritadan silindi.
Balkanlardaki
soy kırıma büyük Avrupa devletleri sessiz kaldı, görmezden geldi hatta daha
ileri giderek soy kırım yapan çeteleri, devletleri destekledi.
Arkasına
büyük devletleri alan Balkan devletleri daha düne kadar beraber huzur içinde
yaşadıkları kardeş dedikleri Türklere ölüm kusmaya başladılar bağımsızlıkla
yetinmeyip Osmanlı’yı balkanlardan atmak için birleştiler.
Oluşturulan
ittifakla birinci balkan savaşı başladı ve Bulgarlar İstanbul önlerine kadar
geldiler ancak Çatalca’da durduruldular.
Hasta adamın
ordusu kendinden kopan devletler karşısında bir çiğ tanesi gibi dağıldı büyük
felaket son anda önlendi ve son bir gayretle Edirne’ye kaybettiğimiz toprakları
ikinci Balkan harbinde geri alabildik Enver Paşa Edirne fatihi oldu(!). Bu
olaylar yaşanırken masum Türk halkı acılar içinde göç yoluna koyuldu. Savaştan
kurtulan Türkler göç yolunda hastalıklardan kırıldı göç yollarında mezarlar
oluştu.
Ana yurda
gelenler büyük bir sefalet çektiler mülteci kampları gibi kamplar kuruldu ve
göçmenler o dönemin zor şartlarında hayata tutunmaya çalıştılar.
Sonuca
gelecek olursak güzelim vatan Balkanlar elden çıktı masum milyonlarca Türk
öldürüldü kundaktaki bebekler hep kundakta kaldı hiç büyümedi savaştan kaçmaya
çalışanlar göç yollarında harap oldular kısacası olan yine masum Türklere oldu.